KAFTANLARIN ÖYKÜSÜ
Yaz sıcağı gülümsemesi ile kapıda beni bekliyordu Katie. Amerika’da ki yaşantılarına Türkiye’de devam etme kararı almışlar, bahçesinde nar ağacı olan, Fethiye’de kendileri gibi şirin bir eve taşınmışlardı. Bahçelerindeki ahşap masaya bereket sembolü nar motifleri çalışacaktık. Evi gezerken salonda duvardaki seramik bir kaftan ilişti gözüme. O an karar verdim kültürel mirasımız olan, üzerinde çintemani ve laleler barındıran kaftan sembollerini nakşetmeye.
Osmanlı döneminde sultanların ve cariyelerin giydiği kaftanlar ipekli, ağır ve kıymetli kumaşlardan yapılır, altın telli şeritler ve kordonlar ile süslenirmiş.
Vezir kaftanları ise kıymetli düğmeler ve sırma şeritler ile tamamlanırmış. Osmanlı’larda önemli hizmetler görenleri mükâfatlandırmak için padişah tarafından kaftan hediye edilirmiş. Kaftan desenlerinde bulunan Çintemani motifi Türkiye ve Osmanlı İmparatorluğu kökenli geleneksel bir tasarımdır.
Bu motif, üçgen veya piramit şeklinde düzenlenmiş kıvrımlı çizgiler ve çevrelenmiş üç noktadan oluşur. “Çintemani ” Farsça’dan türetilmiştir. Çintemaninin güç ve kuvvet verdiğine, kötülükten uzaklaştıran bir tılsım olduğuna, korunduğuna iyi şans ve talih getirdiğine inanılırmış. Motifteki üçgen şekli farklı güçlerin bir araya geldiğini temsil eder ve uyumun sembolüdür.
Kaftanlardaki desenlerin ne çok şey anlattığını öğrendikten sonra, nakışlarıma en çok yakışacak kumaşa karar verdim “ Kutnu Kumaş ” olmalıydı. Antep’ te dokunan bu kumaşa yerinde ulaşmalıydım. İzmir’den Antep’e ve tekrar İzmir’e dönen bir sinerji oluştu. Tek tek renkler seçildi. Önce hayal edildi. Zihinden kumaşlara aksedildi. Hayalden gerçeğe geçiş biraz sancılı olsa da nakışlar belirdi.
Kaftan sembollerini kullandığım ev tekstilini çerçeveler ile tamamlamak istedim. Çerçevenin içindeki Arapça harflerini, Geleneksel Türk El Sanatlarından Tel Kırma ile çalıştık. Görsel zenginlik katmak ve tel kırma sanatını sonraki kuşaklara da tanıtmak istedim.
Kaftanlar Koleksiyonum bir bütün olarak gözlerimin önündeydi. Katie ilk gördüğünde yorumu, “Küçük elbiseler çok güzel ” olmuştu. Oysaki o küçük elbiseler koca bir imparatorluğun simgesiydi.
Sanat tarihi anlatmanın ve yaşatmanın en güzel yoluydu. Tarih sanatı, sanat tarihi besliyordu.
Bizden sonraki kuşakların tarihi de sanatı da sevmesi ve sahip çıkması dileğiyle.